Kafa biraz yana eğilir, gözler açılır, 4 parmak dudaklara doğru çıkar ve ses pesten tize doğru çıkarak bilgi aktarımı gerçekleştirilir.
Nerede kalmıştım? Heh, ama... kimseye söylemeyeceksiniz!
Dedikodunun cazibesine kapılmamızın nedeni, bunun bize miras olması. Diğer bir deyişle, doğuştan gelen bir ihtiyaç.
Okulda, iş yerinde, partide, evde kim ne yapmış, neden yapmış, ne giymiş, kimle çıkmış merak ediyoruz ve bu alışverişi sürekli yapıyoruz.
Bunun temeli nereden geliyor derseniz aslında mantıklı bir açıklaması var. Eski zamanlarda insanlar ufak gruplar halinde köyde yaşardı. Komşun kim, onun 5 metre ötesindeki kim, biliyorlardı. Yabancı biri geldiğinde o kişinin kim olduğunu öğrenmeye yönelik bir girişimde bulunurlardı ve bu bu şekilde devam ederdi.
Zaman içerisinde bu tarz bir bilgi edinmek, üstünlük, riski önceden tahmin etme ve sosyal kabullenme gibi etkenlerle daha da pekiştirilmiş olabilir. Günümüze gelirsek de aslında herkesin kendisine göre bir köyü var ve bilgi almak/aktarmak pek önemli. Sana birşey söyleyeceğim, ama aramızda kalsın diye başlayan nağmeler güven duygusunu destekeleyip, o kişi ile güçlü bir ilişki kurmamıza yarar sağlar. Dolayısıyla bu durum hala geçerliliğini korumaktadır.
Hala 'ama..' diyebiliriz, o zaman bir de bunun fizyolojik açıklamasından bahsedeyim.
2011 yılında Northeastern Üniversitesinde yapılan araştırma dedikodunun karakterle ilgisi olmadığını, bunun beynin bir parçası olduğu sonucuna vardı.
Araştırmadan kısaca bahsetmek gerekirse gönüllülere dedikodu ile eşleşmiş suratlar gösterildi. Bu suratların bazıları negatif, bazıları da pozitif dedikodular ile eşleştirildi.
Beyin aynı anda sadece bir görüntüyü kaydedebilir, dolayısıyla beyin aynı anda farklı iki görüntü ile karşılaşınca hangisini önemli görüyorsa onu kodlamaya yönelik girişimde bulunur.
Deneyin sonucuna gelirsek, gönüllüler en çok negatif dedikodu ile eşleşmiş suratlara bakıyor.
Burdan ulaşacağımız sonuç , bizim için tehlikeli ya da merak uyandıran kişiler hakkında daha çok bilgi sahibi olma isteğimiz çıkıyor.
Aynı beyin bende de var ama dedikodu yapmıyorum dediğiniz noktada, karakteriniz rol oynayabilir. Bir açıklama, ketum olabilirsiniz. Dedikodu bir yana zaten çok fazla bilgi alışverişinde bulunmuyorsunuzdur vs. Ancak, araştırmanın da desteklediği gibi alt yapı mevcut :)
Son olarak dedikodunun psikolojik yararından bahsetmek isterim.
-Stresi azaltıyor : Diana Lang'a göre başkasından duyduğumuz kötü haber bizi mutlu etmiyor olabilir ama aynı durumda olduğumuzu bilmek bizi sakinleştiriyor.
-Günlük sorunlara yardımcı oluyor : bugün herkes erkek arkadaşı ile kavga etti diye psikologa gitmiyor. İlk danıştığı ve içini rahatlattığı kişi arkadaşı oluyor. Kıskançlık, hüzün , mutluluk yaşandığında bunu paylaşıyor ve aynı duygular anlattığı kişi veya diğer başka kişi tarafından yaşanmışsa bu bilgi emiliyor. Başkasının sizi anladığını bilmek, onay vermesi sizi rahatlatıyor ve iyi hissettiriyor.
-Eğlencelidir : Bu, pazartesi başladığınız diyette kendinizi ödüllendirmek için cuma günü yediğiniz bir dilim brownie'ye benzer. Keyif verir, heyecanlandırır.
Son olarak da benden duymuş olmayın ama bu konu hakkında daha derinlemesine yapılan bir araştırma yakında yayınlanacak :)
http://www.npr.org/2011/05/20/136465083/psst-the-human-brain-is-wired-for-gossip
http://www.amazon.com/Creating-Balance-Finding-Happiness-Diane/dp/0757574092
0 comments:
Post a Comment