Saturday, March 16, 2013

Duygu Çemberi


     Bilmiyordum önümde neler vardı. Düşünmeden ilerlemiştim bunca yıl. Kapının önünde hafifçe eğildim ve gece bir eşini diğer tarafa fırlattığım kırmızı rugan ayakkabımı mor sümbüllerin arasından buldum. Çok yorgundum, nereye gitmek istediğimi de bilmiyorum. Yalnızlık dedikleri böyle birşeydi herelde.

Komşu Nebahat teyzenin, muffinlerinin kokusu sitenin duvarına çivi gibi işlemişti. Sıcak kokuyordu, aş vardı, aile vardı. Geriye döndüm ve biraz buruk ve hüzünlü bir şekilde tahta kapımın paslanmış tokmağından çekip kapadım.

Nebahatcım uzanmış, ışıl ışıl gözleri ve en sevdiği pembe çicekli cam tabakta bana muffinleri uzattı;

- Al kızım, belli gene kaçıyorsun. Yol arkadaşın olsun.

Aldım, ama yemek içimden gelir miydi..

Yemyeşil çimlerin, zeytin ağaçlarının arasına döşenmiş arnavut kaldırımda yürüdüm... Nereye gitmeliydim, hala bu soruyu sorduğuma inanamadım.

Sola döndüm ve yeşil demir parmaklıkları geçip dümdüz ilerlerdim.

Sağlı sollu ufak müstakil evlerden gelen gülüşmeler, çocuk çığlıkları içimde kıpırtılar yaratıyordu. Rugan ayakkabıdan çıkan sesler insanların tepkisini çekmeye yetiyordu. Rugan mı, bu sıcakta mı!

İlerledim, rüzgar denizden yüzüme doğru usulsa esti tenimi okşayıp saçlarımın arasında dolaştı. Görünmez bir kalkan gibi sardı tüm ruhumu.

Sahile sonunda gelmiştim. Palmiye ağaçların arasından geçtim ve ruganları çıkartp attım bir fıskiyenin altına.

Güneş batmak üzereydi, merdivenlerden indim ve yavaşca ayaklarımı kuma soktum. Kumun sıcaklığı bir anne kucağı kadar yumuşak ve huzurluydu.

Yürüdüm ve yere düşmüş  hasır şemsiyenin altına yayılıverdim.

Yosun kokan dalgaların yavaşca kıyıya çarpışı eşliğinde güneşe bakarken işte o çıkıverdi. Dimdik, hayata yenilmemiş, omuzlarında yılların yükünü taşımamışcasına gene geçiyordu önümden.

Bastonuna verdiği ağırlığı altında çıplak ayaklarını suya çarpa çarpa  yaklaştı. Ağırmış saçlarını bir yana yana atıp döndü, hafifçe gülümsemeye başladı. Dili ile dudaklarını ıslattı, ve boğanızı temizleyip sessizce konuştu ;

Güzel kızım, bak bir etrafına. Temmuz ayındasın, saat 5 ve etrafta sadece deniz, güneş, sen ve ben varız. Hergün yeni bir dünya yazıyorsun, ve o dünyaya istediğini alıyorsun, onunla konuşuyorsun ve duygunu yüklüyorsun. İnsanlar var bu dünyada ama herkes evinde ve sana camdan bakıyor.
Duyguyla harmanlanmış olan bu hayatın sade..

- Dede, bugün seni istedim, sen varsın.

İnci Tebiş

Dikili,Salihler Altı ve Ben

0 comments:

Post a Comment