Tuesday, November 5, 2013

Kısa süreliğine veda..

Sevgili arkadaşlar,

Uzun zamandan beri hayalini kurduğum ancak uygun zamanı beklediğim fırsatı sonunda gerçekleştiriyorum. İngiltere'de Klinik Psikoloji alanında master'ımı yapmaya başladım. Burada da yazılarıma devam ederim diye düşünüyordum ancak yoğunluktan pek vaktim olmayacak gibi gözüküyor.

Şimdilik kendinize iyi bakın ve kısa zamanda görüşmek üzere... :)


inci Tebis

Sunday, August 25, 2013


Yukarıdaki resme bakmanızı istiyorum. Kaç tane kırmızı daire görüyorsunuz? 5 mi? Hadi ama biraz daha dikkat edin! Tamam en aşağıda cevabı bulabilirsiniz, hadi bakın.

İşte tam da bu yüzden psikopatlar benim ilgimi oldukça çekiyor. Çünkü onlar da böyledir. İlk bakışta gayet canlı, renkli, çekici, net ve güzel  gözükürler ama aynı zamanda psikolojik kamuflaj ile dikkat dağıtıp gerçek kimliklerini gizlerler. Aslında bu durum da bir çok bayan/erkek için oldukça çekicidir bir durumdur.

Bazen geçmişe baktığımda acaba babam da mı psikopattı diye düşünmekden kendimi alamıyorum. Bir kez olsun adamın paniklediğini görmemişimdir ; " Korku, öldürücü hayvanlardan korkunmak için insanların geliştirdiği bir savunma mekanızmasıdır, ben ortalıkta pek görmüyorum, why to fear? "derdi.

Haksız sayılmazdı ama aşık olmayayım diyince de insan aşık olmuyor değildi, değil mi? Aslında babam evrimsel psikologların savunduğu davanın kanıtlanır cümlesini dile getirmişti. Onlara göre de korkunun kaynağı buydu, hayatta kalmak. Mesela, bir araştırmaya göre  beynin duygu kısmını düzenleyen kısmı , amigdalada bir hasar olduğunda insanlar  bir kobraya öpüşecek kadar yakınlaşabiliyor. Delice değil mi?
Nitekim başa dönersek, günümüzde de önümüzden pek kobra geçmiyor.

Bugün insanlar oldukça temkinli ve bu çerçevede de insanların duygu mekanizması modern hayata uyum sağlamış durumdadır. Psikopat denince akla kafayı yemiş, duygusuz ve donuk insanlar gelir ama bir sakinleşin çünkü durum pek de öyle değildir.



Psikopat nedir, kimdir?

Korkusuzdur, duygusuzdur, empati yeteneğinden yoksundur, sakin ve serin kanlıdır. Eğer bunların hepsi bende var diyorsanız ve buna ek olarak aptal ve şiddet yanlısı iseniz, muhtemelen bir  barda adamın kafasına cam şiseyle vuracaksınız ve müebbet! İkinci bir seçenek ise tüm bunlar bende var diyorsanız ve aynı zamanda zeki ve şiddet yanlısı değilseniz bu tamamen başka bir kapıya ışık tutar; mesela adamı bir markette öldürmeye karar vermeniz gibi. Kabul etmek gerekir ki mevzu bahis psikopatlık ve cinayet iken bu durumun avantajlarını görmek her yiğidin harcı değildir. Psikopatlık uyumsal bir davranışa dönüştürüldüğünde bir avantaja dönüşebilir. Kontrol altına alınan bir psikopatlık bir iş camiasında harikalar yaratabilir, ancak fazla maruz kalırsa da kansorejen olabilir. Lütfen yanlış anlaşılmasın, psikopatları başıma koyduğum yok ama az bir parça psikopatlığın hafif bronz tenden farkı yoktur.

Jim kouri'ye göre psikopatik insanların ortak özellikleri  kendine aşırı değer biçme, ikna kabiliyeti, cazibe, eğitim, zeka ve eline geçen fırsatları değerlendirebilme becerisidir.  Bu beceriler aynı zamanda siyasetçiler ve dünya liderlerinin sahip olduğu özelliklerdir. Bu insanlar güçten ve yetkiden kaçmaz, o statüye oynarlar. Bu insanlar belki vereceği kararların toplum üzerindeki etkisini zerre kadar düşünmezler. Bir Ted Bundy ya da Jeffrey Dahmer olabilirler ama topluma bela olmaktansa bunu avataja dönüştürülebildikleri alanlarda olabilir ; cerrah, güvenlik görevlisi gibi..


-Psikopat olmak ya da olmamak diye bir kavram yoktur-

Kısaca psikopatların olayı aslında çok sıradan gözükürken diğer bir yandan palyaço gibi gösteri yapan kişiler olmasıdır. Ülkemizde ne denli seri katil olayları oluyor tam bilmiyorum açıkcası ama Amerikan seri katil dizilerini izlerseniz ve eğer FBI'ın sitesini incelerseniz aklınızın alamayacağı kadar enteresan katille ve cinayet deseni ile karşılaşabilirsiniz. Bu insanların henüz yakalanmamış olmasına da dikkat çekersek, benim aklıma gelen ilk soru şuydu; eğer çocukluğundan veya daha sonrasından getirdiği bir travması yoksa, bu adam/kadın kurbanını neye göre seçiyor?



Size ilginç bir araştırma anlatacağım;

Yukarıda Bundy'den bahsetmiştim. Kendisi tarihin en meşhur seri katillerinden biridir.  Kendisi 1970'lerde dört yıllık bir dönemde yaklaşık ( bilinen/itiraf edilen) 35 kadının kafatasını kırarak öldürmüştür. Seri katil tanımı da onunla başlamıştır.



Ted Bundy bir röportajda şöyle demiş ;"  'iyi' kurbanı yürüyüşünden ayırt edebilirsiniz"

Bunun üstüne harekete geçen araştırmacılar hemen bir deney düzeneği kurup bunu araştırmışlar. Mantık basit; ortalama 47 tane erkek üniversite öğrencisine kişisel beyenata dayalı psikopati derecelendirme testi yaptırmışlar. Testin sonucuna göre yüksek ve düşük puan alan kişiler iki gruba ayırmışlar.  Daha sonra 12 tane farklı gönüllü bir koridorda yürütülmüş ve videoya çekilmiştir. Son olarak da bu videolar 47 kişiye seyrettirilmiştir. Sonucunca bu 12 kişinin, bir saldırıya karşı savunmasız olmalarına göre 1'le 10 arası ölçekte puanlanması istenmiştir.

Eğer Bundy doğru birşey sallamışsa psikopati testinden yüksek alan kişiler düşük alan kişilere göre daha başarılı olacaktır. Sonuçlar Bundy'i destekledi! Dahası bu test aynı formatta klinik psikopatlık teşhisi konulmuş kişilerde de yapıldı ve sonuç bir kere daha kendini yineledi. Daha da ötesi bu insanlar zayıflığı insanların yürüyüşünden anladıklarını özellikle ifade etmişler! Zayıflık nasıl anlaşılıyordu bilinmiyor ama Bundy ve diğer psikopatların aynı noktaya baktığı kesin.


Açıkcası hayatımda bazen psikopatik özelliklerin ortaya çıkmasını beklediğim anlar olur; her ne kadar birşey yapmasamda uçağıma binmek için gümrük kontrolünden geçerken mesela, ya gerçekten saklayacak birşeyim olsaydı...

I don’t feel guilty for anything. I feel sorry for people who feel guilt.”  Ted Bundy

*Doğru bildiniz! Şimdi de adamın eline bakın, bir gariplik var mı?





Friday, July 26, 2013



 " Onun benim için ideal bir eş olduğunu onu ilk kokladığımda anladım"


Hayat arkadaşımızı gerçekten nasıl seçiyoruz? Hangi faktörler bizim için önemlidir? Peki bütün bu kararları bilinçli olarak mı alırız?

Yıl olmuş 2013 ama yeni yapılan araştırmalar hala taş devrinin kurallarının geçerliliğini kanıtlıyor. 'Kim kime neden aşık oluyor?' sorusu evrimin bir hayli ilgisini çeken bir sorudur.  Bugünlerde her ne kadar tarihe gömülmeye, kitaplardan çıkartılmaya çalışılsa da evrimin babası Darwin doğal seleksiyon ile eş seçmeyi net bir şekilde açıklamıştır.Yani bir maymunun, tavuskuşunun gücünü ve güzelliğini 'eşine' göstermeye çalışması rastlantı değil. Buna ek olarak da bir maymunun bir fareyi 'ayarttığını' görmek çok mümkün değildir. İnsanlar kendi gibi olan, kendilerine benzeyen kişileri seçmeye eğilimlilerdir. Şimdi ilginç bir araştırma anlatacağım;


İsviçreli zoolog Claus Wedekid, kokunun eş seçiminde kadınlar açısından önemini anlayabilmek için bir ter-testi yapmıştır.Erkeklere iki gün art arda gece yatarken giymesi için beyaz temiz T-shirtler verilmiş ve giymedikleri zamanlarda plastik bir torba içinde saklamalarını söylenmiş.

Kadınlardan, koklayarak kendilerine en çekici gelen erkek kokusunu seçmeleri istenmiş.

Bilimsel açıdan öncelikle nasıl olduğunu anlatmak gerekir. Şöyle ki  MHC (major histocompatibility locus, büyük doku uygunluk kompleksi) adlı bir gen vardır. Farelerle de yapılan başka bir araştırmaya göre de karşındaki erkeğin MHC geni ne kadar farklı ise farenin o fareyi çiftleşme için seçme olasılığı yükseliyor. Mesela aile bireylerinin  MHC geni birbirine çok benzer. Bundan dolayı aile içinde kimse kimseyi 'çekici' bulmaz ve böylece aynı soydan çiftleşme oranı düşüktür.


Ter araştırmasına göre de kadınların, kendisinden en farklı kokuya sahip kişiyi seçtikleri görülmüş. 

Wedekid'e göre kadın, erkek kokusunu bağışıklık sisteminin bir aynası olarak görüyor, bundan dolayı da kendi genetik eksikliklerini kapatarak kendisine harika bir çocuk verecek erkeği kendine eş olarak seçiyor.
Ancak,eğer  kadın doğum kontrol hapı kullanıyorsa kokuyla "eş" belirleme özelliği ortadan kalkıyor.Daha doğrusu bu şartlar altında kendine en benzeyeni eş olarak seçiyor. Yani kendi MHC'sine yakın olanı seçiyorlar. İlginç ama tartışmaya açık olan bu araştırma arkasından birçok soruyu da beraberinde getiriyor.

Sonuca gelirsek insan diğer tüm canlılar gibi evrimine devam ediyor. İnsanlar seçecekleri/seçecekleri eşlerinin genetik kalitesi ve üretkenliğinden önce maddi ya da sosyal durumunu daha önde tutuyor.

Gene de 'ilk buluşma'dan önce belki de elinize geçirebileceğiniz kokusunu taşıyan bir bez parçası ile bazı şeyleri bilmek de ilginç şekilde heyecanlı :)

İnci Tebiş
_______________________________________________________________


http://en.wikipedia.org/wiki/Major_histocompatibility_complex

Thornhill, R., Gangestad, S. W., Miller, R., Scheyd, G., McCollough
J. K., & Franklin, M. (2003). Major histocompatibility complex genes,
symmetry, and body scent attractiveness in men and women.
Behavioral Ecology, 14(5), 668-678. Print.

Thursday, July 25, 2013






Aslında hayatımız çok da monoton sayılmaz, sayarsak kendimize haksızlık ederiz. Hergün yeni bir bilgi ile uyanıyoruz. Bazı aynı bilginin durumu değişiyor; ıspanaktaki demirin azlığı çokluğu gibi , ya da yeni bir bilgi ekleniyor; kök hücrenin mucizeleri gibi.


Kısaca, benimsediğimiz bugün öğrendiğimiz bir gerçeğin bir raf ömrü var.


Kişiliğe göre değişen herkesin kendine has bir gerçeklik tanımı var. Bunları değiştirmek kolay olabildiği gibi kanıtlar karşısında bile mevcut düşüncelerimizi saklayıp 'esas' olanı görmezden gelebiliriz. Yani bir süre şahit olduğumuz, kulağımızda duyduğumuz gerçekleri unutup kendi inancımız çerçevesinde bir hikaye yaratabiliriz. Başta ne kadar eğlenceli gözükse de realist olmakta fayda var.

Onaylama önyargısını duymuşsunuzdur belki. Bu evvelce sahip olduğumuz, inandığımız ya da öyle olmasını arzu ettiğimiz fikirlerimizi ya da kimi kanaatlerimizi desteklemek için bazı somut durumları selektif biçimde dikkate aldığımız vakit ortaya çıkar.Çok tehlikelidir. Sizi hurafeye,kendi kafanızda yarattığınız bir duruma,ilişkiye inanmaya kadar da götürür.

Sizden pembe insan düşünmeniz istesem ve siz pembe renk insan olmadığını bilmenize rağmen gözünüzün önünde pembe insanı görebiliyorsanız, kısa bir süre için bunun doğruluğunu kabul etmişsinizdir.


Kısaca, dogmalarınızdan arının, siz onlara hükmedin.

İnsanların değerlerinin olması ve onlara sıkıca tutunup kararlı bir şekilde hayata devam etmesi güzel olduğu gibi riskli bir seçimdir. Bunun için de ister istemez bir bedel ödenir.

Peki siz buna hazır mısınız?

Friday, June 7, 2013

Türk Milletine, %100'üne Çağrı!

Çok sevgili Akp'ye oy vermiş arkadaşım, türbanlı kardeşim, öğlen yemekte, okulda bana yardım etmiş sıra arkadaşım! Zamanında 'görülmediğiniz', 'baskıcı ve tek taraflı' olduğunuz rejime karşı çıkan , bunu dengeye sokacağına söz veren kişi için oyları verdiniz.
 
Haklısınız da!
 
Eşitlik olmadan , aynı mekandan farklı ses çıkmazsa demokrosi olmaz. Ancak bugün bu olanları Allah rızası için RTE'ye kişisel saldırı olarak nitelendirmeyin, sopayla çıkarız, sen iste yeter ezeriz diye sloganlarla gelmeyin çünkü eşitlik isteyen kişiler sizinle savaşmayacak, sen benim kardeşimsin.
 
 İstersen sen çıkar taksimin en orta yerinde kutsal kitabımızı okursun, diğeri de içkisini içer. Bu haktır, özgürlüktür.
 
Sen onu yoldan çıkmış olarak etiketleyebilirsin, etiketlemen nedir biliyor musun, düşünce, konuşma özgürlüğüdür.
 
İşte biz de bunu savunuyoruz.
 
 
Bunu nolur böyle bilin. Sen bana gözünü perde bürümüş şekilde sopayla saldırırsan, ben dayağımı yerim ama sana elim kalkmaz, çünkü ben seninle konuşmak istiyorum.
 
 
Sen de diyorsan hem 'beni' gör hem 'diğerlerini' gel sende elimi tut, gezi'de beraber sarılarak davamızı anlatalım!
 

Thursday, May 30, 2013




Göz bebeğimiz sadece görmemize değil aynı zamanda aklımızdaki düşünceleri dışarıya aktarmaya yarayan bir mekanizmaya sahiptir. Bunu zaten biliyorsunuzdur, ama nasıl değişiklikler oluyor, ne zaman oluyor araştırmalarla beraber ortaya dökelim.

1) Düşünüyorum

Eğer gözlerimin içine bakıp sigara içen ve psikoanalizin kurucu olan kişinin adını sorarsanız elbette göz bebeğimde bir değişiklik olmayacaktır, çünkü biliriz ki o, S. Freud'tur. Ancak, handball'un temel kurallarını sorarsanız göz bebeğimdeki büyümeye sahit olabilirsiniz. Hess and Poult'a göre kafayı ne kadar çalıştırırsanız, göz bebekleri de o kadar genişler.

2) Kafam çok dolu!

Poock (1973), deneye katılan adayların kendi zeka kapasitelerinin %125'ini kullanmaya zorlayınca göz bebeklerinin küçüldüğünü bulmuştur.

3) Beynimde hasar var

Bilirsiniz filmlerden,dizilerden baygın bir hastanın üstüne üşüşen doktor hemen mini ışığı ile hastanın iki gözünü kontrol eder. Bu beynin çalışıp çalışmadığını anlamanın en kolay yoludur. Burada doktor "PERRL"e bakar. Yani; gözbebeği eşit, yuvarlak ve ışığa duyarlı mı ? Eğer bir sorun var ise bunlar gözükmez.

4) Şimdi ilgimi çekti

White ve Maltzman adaylara 3 farklı kitaptan 3 farklı pasaj dinletti. Bunlardan biri erotik, biri bir uzvun yerinden çıkartılması ile ilgili, biri de nötr bir yazıdır.

Alıntıları dinleyen adayların göz bebekleri en başta büyümesi gözlenirken bu etki sadece erotik bazlı hikaye dinleyen kişilerde devam etti. Yani en başta dinlediğiniz şey ilginizi bir çekiyor ancak hala ilginizi çeken bir durum var ise bu etki devam ediyor.

5) Beni baştan çıkartıyorsun

Eğer biri cinsel olarak ilginizi çekiyorsa hemen göz bebekleriniz de bu duruma dahil oluyor ve büyüyor. Bu konu bu aralar biraz tartışmaya açık, çünkü çıplak resimlere bakan katılımcılar cinsel olarak uyarılmadığını ancak çıplak resimi sevdiklerini ve ilgilerini çektiklerini öne sürmüşlerdir.

6) Senden iğreniyorum

Tahmin ettiğiniz gibi işler tam tersine de dönebilir. İğrendiğiniz veya hoşlanmadığınız kişi/olay olunca göz bebekleriniz küçülmektedir.

7)  Liberal mıyım yoksa muhafazakar mı?

Bunu dahi göz bebeklerinden anlayabileceğinize inanabiliyor musunuz?! Barlow, Lyndon Johnson, George Wallace and Martin Luther King, Jr.. gibi kişilerin resimlerini adaylara gösterip katılımcının liberal mı muhafazakar olduğunun kanıtlanabileceği gösterilmiştir. Katımcılar kendini yakın gördüğü "devrimci" kişinin resimini  gördüğünde göz bebekleri büyümeye, aksi takdirde küçülmeye başladığı kanıtlanmıştır.

8) Canım acıyor

Chapman ve arkadaşları 1999 yılında katılmıcıların parmağına elektirik vermiştir. Bunun sonunda canı yanan katılımcıların göz bebeklerinde 0.2mm büyüdüğü gözlemlenmiştir.

9) Uyuşturucu etkisi altındayım!

Alkol, afyon gibi uyuşturucular göz bebeklerini küçülmesine sebep olurken; amfetamin, kokain, LSD gibiler büyümeye sebep olur. Polisler için kolaylık bu tabiki ; göz bebekleri 3mm den ufak mı yoksa 6.5mm'den geniş mi diye bakıp durumu kısa yönden tahlil ederler.


19 ) Benim kişiliğim

Bu direkt olarak göz bebeğinin genişlemesi ile alakalı değil ancak yabana atılmayacak kadar da ilginç bir durum.
Gözün 'renkli' kısmındaki ufak lekelere bakarak bireyin kişiliği hakkında bilgi sahibi olabiliyorsunuz.











Mesela, yukarıdaki resime bakarak birkaç varsayıma ulaşabiliriz. 1 ile numaralandırılmış kısımlar bu göze sahip olan kişinin sıcak kanlı olduğunu söylüyor. 3 ile gösterilen kısımdan ise bu kişinin düşünmeden hareket eden birisi olduğu çıkarımına varabiliriz.

Pax6 adlı gen beyinimizde yaklaşım ile ilgili davranışları belirlemede rol oynar ve bu gen gözde doku eksikliğine sebep olmaktadır.

Toparlarsak, genelde göz bebeğinin büyümesini pozitif , küçülmesini negatif bir olaya bağlayabiliriz. Ancak, bu duruma göre de değişebilir.

Gözler ruhun aynası mıdır bilemem ancak aklın penceresi olduğuna şüphe yok!





Spring








Friday, April 26, 2013

Bu araştırmayı bulmak nereden akla gelir dedirten birkaç araştırmayı sizin için toplarladım ;



 1) YÜRÜME HIZI




35 şehirde yapılan araştırmaya göre bugün 1994 yılına nazaran %10 daha hızlı yürüyoruz. Gene aynı araştırmadan çıkan sonuca göre en hızlı yürüyen insanlar da Singapurlular. 






2) MENİ VE DEPRESYON

Araştırmacılar şimdi anlatacağım araştırma için nereden esinlendiler söylememişler, ancak bir hayli ilginç :). Prostaglandins yani meninin bir bileşeni aslında depresyon tedavisinde etkili bir faktörmüş.Nedir, ne değildir, nasıl kullanılır muamma olarak kalan bir araştırma olsada ilginçliğini halen korumakta. E tabi nasıl bu sonuca varmışlar diyeceksiniz. Hemen özetleyeyim. Cinsel birleşme sırasında condom kullanmayan kadınların, cinsel birleşmeden kaçan ve condom kullanan kadınlara oranla çok daha az depresif semptomlar gösterdiğini bulmuşlar. Kadın kan dolaşımı tarafından emilen bu meni antidepresan görevi görmektedir diye bir sonuca ulaşmışlar, ancak ileri araştırma yapılması gerekilmektedir. Korunmaya devam!


3) EMPATİ

 Zaman geçtikçe eşine benzersin derler ya hani... İşte onun bir nedeni de empati. Karşılıklı olarak empati gösteren çiflerin yüzleri zaman içersinde birbirine benzemektedir. Bu duruma etken olan faktörler, yeme alışkanlığı , çevre ve son olarak da empati olarak kanıtlanmıştır.



4-5) KÖPEKLER
4)1993'te yapılan araştırmaya göre köpeği olan insanlar diğer insanlara oranla daha konuşkan oluyorlar. Köpeklerden yola çıkarak böyle bir araştırma konusu bulmak da epey ilginç. 

5) Tekrar köpek-insan hakkında bir araştırma anlatacağım. Araştırmaya göre sahip olduğunuz köpek öldüğünde onu yemek/yeme düşüncesi ekonomik durumunuz ve kültürle ile alakalı bir durum. Şimdi okuyacağınız sizi biraz şaşırtabilir çünkü bulgulara göre ortalama yaşam koşullarına sahip bir amerikalı  köpeğinin tadına bakmaya fakir amerikalı ve brazilyalılardan daha meyilli. Bu araştırmada çinliler yer almamış. Düşünmesi bile zor geldi bana açıkcası!


6) PİSUVAR



1976 yılında Middlemist ve arkadaşları erkeklerin umumi tuvaletlerde yaptığı idrarırın hızı ve akışının  kendi alanındaki kişi tuvalet yoğunluğundan nasıl etkilendiğini araştırmışlar. Aslında birçok erkeğin de farklında olduğu bir sonucu kanıtladılar. Erkekler çişini yaparken diğer kişiden uzak olmayı tercih ediyor. Diğer kişi ne kadar yakınsa, idrar bir o kadar uzun sürmekle beraber miktarı da azalıyor. 

 



7) KENDİ FELCİNİ KENDİN ARAŞTIR!




Uyku ve rüya araştırmacısı Allan Hobson'ın, 2001 yılında beyin sapında bir felç gerçekleşti ve o  andan sonra yaşadığı her anıyı,hissettiklerini kayıt altına almaya başladı. Bu araştırma size ilginç gelmeyebilir ancak kendi yaşağı feci incelemesi zor olmakla beraber garip de. Hele felç yaşamadan önce aynı değerlendirmeyi kediler üzerinde yapıyor olduğunu bilince..






8) GIDIKLAMA













Profesor Clarence Leuba gıdıklanmanın doğuştan mı geldiğini yoksa sonradan öğrenildiğini mi araştırmak istemiş. Bu araştırmada da kendi çocuğunu kullanmış. Her gün çocuğunu gıdıklamış ve çocuğunun verdiği tepkileri incelemiş. Ancak bir gün araştırmanın tüm protokolünü unutmuş ve araştırma çöp olmuştur. O zamana kadar topladığı verilere bakarsak gıdıklanmanın doğuştan gelen bişey olduğuna varmış.

9) RADAR GÜVERCİNLER

9) Bu araştırma da bir hayli ilginç kimine göre de aptalca. B.F Skinner, 2. dünya savaşı sırasında hedefi saşıran füzeleri tekrar rotaya sokacak birşey geliştirmek istemiş. Bu arada Skinner radikal davranışçılığın babası olarak bilinir. Bu rotaya sokma aşamasında da kullanmak istediği ana 'materyal'; güvercin. 
Bu güvercinler Skinner tarafından hedefin neresi olduğuna dair eğitilecek. Füze hedeften şaşmadıkça güvercinler birşey yapmayacak ancak eğer bu füze rotadan çıkarsa, güvercinler yer değiştirecek ve uzaktan kumanda ile kontrol edilen füzenin rotası tekrar değiştirilecek. Her ne kadar garip ve olasılığı düşük bir deney gibi gözükse de devlet bu araştırmaya 25.000 Dolar kadar kadar yardım etmiştir.
Skinner bu fikri başarılı olsa da daha sonra garip ve pratik olmadığı düşüncesi ile son verilmiştir. Buna ön ayak olan diğer şey ise radar teknolojisinin güvenirliğinin kanıtlanmış olmasıdır. 






Gallup, G. G., Jr., Burch, R. L., & Platek, S. M. (2002). Does Semen Have Antidepressant Properties? Archives of Sexual Behavior, 31(3), 289-293. doi: 10.1023/a:1015257004839